September 28, 2010

Here Comes The Sun


Bob Dylan, bakışını yirin
Gençler eğleniyor.

Bu iki resmi de çok sevdim. Paylaşmasam olmaz. Bugün hava güneşli, masmavi gökyüzü. Little darling!

September 27, 2010

Yeni Bi Hafta

Umarım çok güzel geçer bu hafta. Benim oldukça yoğun olacak gene. Grup çalışmalarına en az şu gelincik kadar gıcığım. Ne baktın hee ne bakkggtın?

Mustela erminea Canlısı

September 26, 2010

Biskeletim de biskeletim




İddia ediyorum. Herkes bisiklet sürse savaş olmaz şu dünyada. Belki de olur ne bileyim puf, zındıklaşmayın...

Evim Neresi Benim?



Uppsala'da gün olmuyor ki, gençler eğlenmek istemesin. Genciz, o zaman çıkalım, çıldıralım, içelim, tüketelim. Eğlenmek her gencin hakkı, eğlenmeyi de bilelim, çalışmayı da. Aman da aman çok da kuzeysel bir ülke insanı gördüm sizi, çok iskandinav, çok muassır medeniyet seviyesi. Hımm hımm.


Efendim, sosyalleşmekteyiz burda haliyle, akademinin yanında. Bir takım yeni insanlar, değişik düşünce yapıları, değişik tabakadan, yaştan, dünyanın dört bir yanından gelen gençlerle sınıf arkadaşıyız. Yorucu bir yandan sürekli insanlarla haşır neşir olmak zor zanaat pehh. Herkes pek bir internasyonel kafada. Bazısının memleketi bile yok, dünya benim diyor. Beni de bir düşünce aldı. Ev nedir ki? Gerçekten kalbinin olduğu yer midir? 


Yıllardır İstanbul'da yaşıyorum. Herşeyim belli şehirde, fırıncım, ucuz beyaz peynir'cim, Beşiktaş'taki çaycım, Kadıköy'de Nazım Hikmet Kültür Merkezi'm, balıkçım, sahafçım... Her yerde bi anı var, rutinimi oturttuğum bir düzen. İstanbul adamı yoruyor, o hastalıklı ama bi yandan da içine çeken yapısı. Arada kalmışlık, kafası karışıklık. İnsanı yoran bir yozluk, anlatamadığım bir duygu saklambacı insanında. Geri dönmek istemiyorum bazen, içime sıkıntı basıyor. Asabi insanı, IETT şöförleri, dolmuşta "Hanfendi bi Barbaros uzatabilir misiniz?" e trip yapan gün teyzeleri. Düşünceye özgürlük eh işte, orta hallice, hatta yok.


Ama en önemlisi canım kanım ailem, kadim dostlarım var o şehirde. Evet dostlar dağılacak dört bir yana,  çalışma hayatına girince değişeceğiz hepimiz, evet gerçekler kafamıza dang dung vuracak. Ama benim evim diyeceğim bir yer var bu dünyada, İstanbul benim evim. Belli bir yerde uzun süre kalınca ruhum daralıyor, gezmek istiyorum, yenilik, yeni kültürler arıyorum. Kendimi tanıyorum, hareketli olmalıyım, gezmeliyim, görmeliyim, virüs bi kere bulaştı kanıma. Şehirler gene şehir, duygusal çok anlam yüklememek gerek, ama ordaki eş, dost, aile... Geçici değil hiçbiri, yapboz gibiyiz hepsiyle. Ekmeğin sıcak içi gibin, kabuğuyla hem de. Ev kalbinin olduğu yer ama dostların olduğu yer belki de daha çok. İşte böyle. Dünya bizim, ama eski dostlar gene de eski dostlar derim ben (nokta) 

Pazar Pazar


Size bi çay içmeye geleceydik. Gelelim mi?

September 19, 2010

Mass Communication






Eski zamanlarda nasıl iletişiyorduk acaba? Tasarımları pek beğendim.

September 17, 2010

Güzel Anlar





Uslu bir çocuk olursanız, ormanda Super Mario'yu görebilirsiniz bile belki!

Yemek Yaptım Ki Ben

Epeydir yazamıyorum gene, oraya buraya koştur, yeni yaşama alışma derken, ihmal ettim burayı. Bi yandan mesleki, mastersal kendimi geliştireyim, bir yandan kendime zaman ayırayım, şehrin etinden sütünden faydalanayım diye düşünürken, kaynadı Uppsala maceralarım. 

Efendim bugün ilk defa korkmadım ve mutfaktaki fırını kullanmaya karar verdim. Fırında mücver yapmaktı niyetim. Mutfakta vıdır vıdır konuşan hintliler ve pişirdikleri enteresan bol baharatlı ciğerimsi yemek kokularına rağmen, dayandım ve patateslerimi, havuçlarımı, pırasamı rendelemeye devam ettim.

Sonunda gerçekten iyi bir iş çıkardığımı düşünüyorum. Buyrun fırında mücverim.


Önce böyleydi


Sonra böyle oldu!

Çok da güzel oldu (öhöm). Efendim tarifi ise şöyle:

1 adet patates, havuç, soğan ve pırasayı rendeliyorsunuz. Önce soğanı 1,5-2 yemek kaşığı teflon tavada, zeytinyağında çevirdikten sonra üstüne pırasaları ekliyorsunuz. Önemli olan sebzeleri tamamen pişirmek değil, hafif diriliğini koruyacak kıvamda bırakmak. Ardından patates ve havuç rendelerini ekleyip gene bir süre çevıriyorsunuz. Bu karışımı 5 dakika buzdolabında beklettikten sonra içine 3 yemek kaşığı un, 2 yumurta, 3 yemek kaşığı yoğurt, maydanoz, karabiber, tuz ve azcık da kabartma tozu ekledikten sonra, önceden 200 C ısıtılmış fırına atıveriyorsunuz. Üzeri kızarana kadar bekletip, mücverinizi mideyle buluşturuyorsunuz.