Artık hiç serzenişlerde bulunmuyorum, bloğuma yazamadığım
zaman. Aklımda binbir türlü işler, ah bu hayatın kendisi. Bir döngüye
giriyorum, gidiyorum çoğu zaman. Hani daha fazla çiçek böcek resmi çekecektin?
Hani kuş sesleri kitabı alıp Uppsala’nın harika doğasını daha iyi
tanıyacaktın? Hani daha az konuşup, daha çok dinleyecektim? Peki ya çocuk
kitabı projem? Odamı da toplamadım ki, ah. Hep sözler hep sözler, tutulmuyor
hiç biri.
Güne başlıyorum ağır ağır. Nerde o sabahki enerjim
bilemiyorum. Biraz yoruldum galiba, belirsizlikler silsilesi içinde. Bir piyano
sesi duyuyorum. Birden içimi bir huzur kaplıyor. Ne dert kalıyor ne tasa.
Çimenlerin üzerinde rüzgarla uçuşurmuşum gibi, salınıyorum öylesine. Bir de
elimde uçurtma var. Chopin miş çalan. Ne ince zevklerimiz varmış meğerse.
Birden karar veriyorum: piyano çalmayı öğrenmeliyim! İnsan hiç başlangıcı Chopin’den
yapar mı? Eğer benim gibi heyecanlı bir bünyeyse yapar. Evet, motivasyonum
düştü, yenilik mi aradım? Bir piyano yeter, sonsuz melodiler, güzel parçalar.
Ben en iyisi gene de kolay olanlarla başlayayım. Chopin’i efendime söyleyeyim,
Claude Debussy’den Claire de la Lune u sonradan çalarım. Ellerim küçük ama
piyano arkadaş canlısı bir enstrüman, beni sevdi, hissettim.
Hadi hep beraber piyano ezgileri dinleyelim bugün. Bir
enstrümana başlamalı herkes. Daha hafifleşiyor etraf birden. Kendini kaptırıp
gidiyorsun sonra. Kendi kendime piyano çalmayı öğreneceğim, bakalım nasıl
olacak.