Üniversitenin ilk yıllarında sosyal ortamı görüp çıldıran türk gençliği, semerinden boşanırcasına kendini aktiviteye veriyor, bölümüyle ilgili araştırmıyor, okumuyor. Kendini keşfediyor daha, hobilerinin önemini kavrıyor. Hala lise mantığı ile işleyen üniversitelerden bu şekilde, kafası karışık paldır küldür mezun oluyoruz. Yalan mıyım efendiler? Öyle…
Mezuniyetten sonra hasbel kadel işe giriyoruz, şikayetler de ardından geliyor. Şikayet olur tabi, azıcık maaşa, insanlıktan çıkarcasına çalışıyorsunuz. Tut ki ikinci üniversiteyi okumaya karar verdik. Bu sefer devlet baba “hey sen, okuma meraklısı piç, özet geç ve iki kat harç öde” diyor. Başka bir senaryoda ise, sevdiğimiz işi yapmak istedik, ona giden yolda yüksek lisans’a kaldık. Bir danışman size hayatı dar ediyor, projede çalışırken paranızı geç ödüyor, çocuk gibi kandırıyor sizi. Bir Nuri Alço edasıyla “Gel yavrum, gel evladım, benimle çalış, tezini benimle yaz, sana iş de ayarlıcam, Emerika’ya da yollucam” diyor sonra bir bakmışınız kimsecikler yok ortada. Siz de kendi yolunuzu, kimseye güvenmeden kendiniz çizmeye çalışıyorsunuz. Üretmek, çalışmak isterken, tatminsiz ve egosu tavanda akademik insanlardan, godoş patronlardan yorulmuşunuz, öylece durmak istiyorsunuz. Beynin en ufak bir kıvrımı çalışmak istemiyor. Mücadele etmek lazım tabi ki fekat boşa kürek çekiliyor gibi hissediyorsunuz bir an. “Karamsar olun, herşey çok kötü” diye düşünün diye yazmadım, kaldı ki “benim hala umudum var, isyan etsem de istediğim kadar”. Ama öyle noktalara geliniyor ki, sabrınız kalmıyor.
Deli cevat kıvamında yolumuza devam edelim o zaman. Hububat fiyatları? Haklısın Cevat abi öyle olmalıdır.
No comments:
Post a Comment