August 15, 2010

HES (Hidroelektrik Santral) ve Ötesi





Nedir bu Karadeniz bölgesindeki HES davası efendiler? Çevrecilerin gene yapacak işleri yok, ayaklanıyorlar mı boş yere peki gerçekten ayaklanmak, hatta bu olaya dikkat çekmek için çıplak çengi mi oynatmak lazım? Evet efendiler, çok hassas hatta sinir bozucu bir konu bu. Özellikle Türkiye'nin doğasının amiyane tabirle "içine edeceği" için daha da möhim bir konu. Bir takım ÇEVRECİ tiplerden daha öte hatta.


Çevre işiyle alakadar olmasam, ben de bana ögretildiği şekilde sudan enerji elde edilmesinin zararsız olduğunu düşünürdüm şüphesiz. İşin temeli artan nüfus, onu bir şekilde kısa vadede kontrol edemiyoruz, o zaman enerji ihtiyacımızı nasıl karşılamak gerekiyor? HES'lerin kurulum maliyeti yüksek, işletme maliyeti düşük.  Nükleer santral gibi atıkları radyoaktif değil hatta atığı yok (!)? Yenilebilir enerji kategorisinde kabul ediliyor, nehirden faydalanıyor, BOŞA akan suyu kullanıyor. Termik santrallerle karşılaştırdığımda ise cennetlik. İlk bakışta herşey mükemmel görünüyor, hakikaten. Eh o zaman bunca kızılca kıyamet neden kopuyor? Her HES zararlı mı?


Teknik bilgilerle TRT açıköğretim oturumunu açacak olursam, hidroelektrik santraller, potansiyel enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürme prensibi ile çalışır. Bunlar ise kendi aralarında "Baraj Tipi" (depolamalı) ve "Nehir Tipi" (depolamasız) olmak üzere ise ikiye ayrılır. Başka bir sınıflandırma ise santrallerin güç durumlarına göre yapılır ki: 


mikro (1 KW-200 KW)
mini (200 KW-1 MW)
küçük (1 MW -10 MW)
orta (10 MW-50 MW) 
büyük (50 MW ve üzeri) olmak üzere beş grupta toplanır (Aslan ve diğ., 2004).


Nehir tipi HES'ler küçük ve orta ölçekli santraller olduğundan sevgili devlet babamız tarafından "Yetersiz yeeenim, yetersiz, baraj tipi yapıveee sen hele" muamelesine maruz kalırlar. Halbuki güzel bir planlamayla, nehirdeki mevcut ekosistemi yok etmeden de nehir tipleriyle de gayet güzel enerji elde edilebilir. Ama niyetimiz en kısa zamanda en çok enerji olduğu için, biz her zaman planlamayı göz ardı ederiz. Hatta ve hatta EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) tarafından akım ölçümleri yapılan, yüzölçümü 1000 km² 'den küçük 1515 havzada, 0.1-10 MW arası kurulu güçle çalışacak santrallerle 33000 GWh/yıl enerji üretilebileceği öngörülmektedir (Akpınar, 2005). Değerler ülkenin enerji ihtiyacının büyük ölçüde nehir tipi HES'lerden karşılabileceğimizi bize yeterince gösteriyor zaten de dinleyen kim. "Bak sonra evimde ışıksız kalırsam senin evini basarım heee" demeyin, hesaplayın, kitaplayın, reca ederim. 


Baraj tipleri nehirdeki tüm suyu çektiği ve CAN suyu falan bırakmadığı için (ne can'i gözünü seveyim, yazın derede su kalmadı çekile çekile) çok büyük bir tehlike arz ediyor. Özellikle Karadeniz gibi bir bölgede sevgili meslektaşlarım tarafından, yalap şap yazılan Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporları işi iyice dallanıp budaklandırıyor. Gelişigüzel her yere baraj tipi HES yapılması, işin içinde bir çapanoğlu olduğunu yeterince gösteriyor zaten. Bölgenin harika ekosistemini, canlıları düşünen yok. Yani olay çevreci tiplerden, boş yere yaygara'dan öte bir hadise. Tepki gösterilmezse "Ah yivrieem ah buralar beylee yeşillikti, bağ idi, bostan idi, çay toplar idik, ot yolar idik, akarsular şırıl şırıl akar idi, herşey bol idi" denilen günler yakında. Hakikaten soruyorum kendime, bu ülkede güzel olan her şey neden yıkılmak zorunda? Mutlu olduğumuz iki yeşilliğimize, derelerimize, suyumuza neden el uzatılmak zorunda? Sorguluyorum da bulamıyorum. Herkes gider mersine biz gideriz tersine galiba? "Evlat, sen daha bu ülkede neler göreceksin, gençliğimizde biz de kızardık, sonra alıştık!" demek istemiyorum. Yamuluyor muyum?


No comments: